Uwe Timm ve Üç Kitabı
Ne yazık ki gündeme daha sık gelmeye başlayan, bu hafta
Münih’te başlayan “Dönerciler
Davası” ile de gündemin ilk
sıralarından birini işgal eden konu ile ilgili bulduğumuz bir Alman yazarı ve
üç kitabını sizlerle paylaşıyoruz.
Bir yazar hakkında fikir edinebilmek için birkaç kitabını
okumak gerekir diye düşünüyorum. Uwe Timm’i tanıyabilmek için üç kitabını
okudum. Sizlerle bu kitapları yazılış sırasına göre paylaşacağım. Tümü, Can
Yayınları’ndan.
Uwe Timm, okuduğum kitaplarında Alman tarihine derinlikli
bir bakış sunuyor.
2001 yılında yayımlanan Kırmızı adlı romanı,
sizlerle daha önce paylaştığımız Renkler Dosyası’na konabilecek, renklerle
ilgili edebi bölümler içeriyor. Tabii en çok da kırmızı ile ilgili.
Romanda bir aşk hikayesi sürerken, kendisiyle,
geçmişiyle, bugünü ile yüzleşiyor. 68 Kuşağı’nın umutları ve arzularını,
fikirlerinin çöküşünü okurla paylaşırken kırmızı her düzlemde yazara eşlik
ediyor. Arzu edilen devrimin ve kendini devrimci olarak tanımlayanların hızla
yozlaştığını, iktidar sahibi olmanın kişileri kösnülleştirdiğini anlatırken,
‘’profesyonel devrimci’’ olarak kalanların da Dayanışma’yı sömürdüğü bir ‘’
DÜZEN’’i gözler önüne seriyor. Arzu edilebilir bir toplumsal düzen için ne
iktidardakilere ne de muhalif olanlara güvenilemeyeceğini düşünüyor. Almanya’da
yükselmekte olan ırkçılığa, Neo Nazi tehlikeye dikkat çekiyor :
"..., birisi Yahudi domuzları yazmış. Militan
faşistler yine çoğalıyor. ...Rosa Luxemburg anısına dikilen tabelanın durduğu
yere üç sene önce kesik bir domuz başı bırakılmıştı. Bu geçmiş değil, bu
şimdi."
Kitabın kurgusunu çok beğendim. Kurgu hakkında
bilgi vermek, yeni okuyacak olanları sürpriz etkilerden mahrum bırakabilir, o
yüzden yazmayacağım.
Kardeşimin Gölgesinde adlı anlatı 2003’te
yayımlanmış. Bu kitabın yazımı ve basımı için çekirdek ailesinin son üyesinin
de ölmesini beklemiş. Zor bir durum. Hem üzmemek hem de özgürce, sakınmadan
yazabilmek için. 1940 doğumlu yazarın, kendisinden 16 yaş büyük ağabeyinin
İkinci Dünya Savaşı’nda Waffen-SS birliğine katılıp Ukrayna’da ölmesi ve
Savaşın hatırlayabildiği anıları ile Savaş sonrası kendisinin, ailesinin ve
ülkesinin durumu kitapta anlatılıyor. Ama ana konu, Nazi yanlısı ve savaş
gönüllüsü olmanın, Alman aile yapısının, Almanların toplumsal aidiyetlerinin,
suçun, vicdanın, kişisel ve ulusal tarihin sorgulanması. Savaş sona erdiğinde
Almanların "Bunu bilmiyorduk" ve "emri yerine getirme mecburiyeti"
demelerinin yeniden gündeme getirilmesi ile toplumsal belleğin sorgulanması.
Korkunun, aldırmazlığın, görmek istememenin yarattığı suskunluğun maliyetini
yeniden hesaplama çabası. Öldürmeyi kolaylaştıran, "öğrenilmiş bir dil" den
bahsederken, kolektif suçun Doğu ve Batı Almanya’daki farklı değerlendirilmesi
de dikkatimize getiriliyor.
2008 yılında yayımlanan Yarıgölge adlı romanı
2009’da Heinrich Böll Ödülü almış. Böll adına kurulan sosyal demokrat görüşlü
vakfın verdiği bir ödül.
Berlin Gaziler Mezarlığını bir rehber eşliğinde
gezen kişinin asıl amacı, ünlü kadın pilot Marga von Etzdorf’un mezarını Ölüler
Günü’nde ziyaret etmek. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonraki bir tarihte geçen
romanda, orada gömülü olanlar dile geliyor ve okur, sadece Marga von Etzdorf’un
değil, daha pek çoğunun öyküsünü dinliyor. Oraya defnedilmiş olanların çoğu
öldürülmüş, ama ölmeden önce de birçok kişiyi öldürmüş olanlar, bir kısmı
Birinci, bir kısmı İkinci Dünya Savaşlarında görev almış kişiler. Ama aralarında
Direnişçiler de var. İlk savaşı kaybeden, savaş şuçlusu Almanya’nın,
yeniden prestij kazanabilmek için iki savaş arası dönemde pek çok
dalda dünya çapında yıldız yaratmaya çalışması, bunu başardıkça da egosu
yeniden şişerek ikinci savaşa sürüklenmesi konu ediliyor. Marga’nın ve romana
öyküleriyle katılan diğer pilotların hikayelerine uygun olarak bulutlar romanın
bir parçası oluyorlar. Roman için seçilen ad bence hem geçmişle, hem de
gelecekle ilgili. Timm, kolektif biliçaltını bazı açılardan temizlemek, bazı
açılardan ise uyarmak istiyor.
Uwe Timm’in içinde yaşadığı gelişmeleri, tehlikeli
bularak, iş işten geçmeden yapmaya çalıştığı uyarılar, hem dünya barışı hem de
Almanya’da pek çok vatandaşı bulunan ülkemiz için önem taşıyor diye
düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder