Herşey gibi üniversiteler de ihtiyaçtan doğdu ve evrim
geçirdi. Kurumun adı da gelinen evreye göre önce studium generale, sonra
studia generalia ve daha pek çok isim alıp üniversite tabiri 14. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren kullanılmaya başlandı. Varlığı devlet ve kilise
tarafından tanınmış öğretim üyeleri ve öğrenciler topluluğunu ifade ediyordu.
10. yüzyılda el yazmalarının çoğaltılması, din
görevlilerinin yetiştirilmesi, tarih yazıcılığı, şiir ve nesir üretimi öğrenim
merkezleri olan manastırlarda yapılırdı.
11. yüzyıl başına gelindiğinde gerek ticaret gerek Haçlı
Seferleri ile Doğu ile temas artmış, farklı kültürlerle karşılaşılmış,
İspanya’daki entellektüel seviyesi yüksek Endülüs Emevileri ile birlikte
yaşanmış olması kültürel hayata canlanma getirmiş, Aristocu görüşlerin İbn Rüşt
ve İbn Sina’nın yapıtları vasıtasıyla Avrupa’ya ulaşması ile skolastik (dinsel
açıdan kabul gören felsefi görüşler) felsefede mantığın öne çıkması, ussal
çıkarımlara ve mantıksal tutarlılığa büyük önem verilmeye başlanması, iman ve
Vahiy yerine mantıksal kanıtlama, bilginin sentezine varmak isteme,
skolastik eğitimin karakteri, nüfus artışı ile yerleşim yerlerinin
kalabalıklaşmaya başlaması, bunların tümü dini okullardan farklı türde
okulların doğması gereğini yarattı. Aristo’nun mantıksal teknikleri
geliştirildi ve skolastik felsefe içinde diyalektik (tartışma) dinsel
öğretilere uygulandı. Tabii bunlar hemen her aşamada Kilisenin denetim, gözetim
ve engellemeleri ile birarada yürüdü.
Eğitimde bazı temel araçlar Skolastikler tarafından
geliştirildi: Ders (lectio) öğretmenin düşüncelerini öğrencilere aktarması,
karşılıklı tartışma (disputatio), özet (summa) gibi. Ortaçağ’da en önemli
konu dini öğretiler ve görevlerdi, Latince en önemli dildi.
Modern üniversitenin kökeni, genel eğitim kurumu (studium
generale) adlı Ortaçağ okullarına dayanır. Katedral okullarından başka
okullar açmak için Papa’dan, imparatordan veya kraldan izin gerekiyordu.
Öğrenciler ve eğitmenlere bazı ayrıcalıklar ve muafiyetler tanındı. Bu
ayrıcalıkların ilki 1158’de Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Frederick (Barbarossa) tarafından Bologna’daki öğrenci ve eğitmenlere tanındı. Bu
ayrıcalıklar haksız tutuklamaya karşı koruma, kendi eşitleri tarafından
yargılanma, güvenlik içinde barınma haklarıydı.
Zaman içinde bu okullarda eğitmen olmak için sınavda
başarılı olma koşulu getirildi. Eğitmen olabilme lisansı Kuzey Avrupa’da
katedral yetkilisi (scholasticus) tarafından, Güney Avrupa’da lonca türü
kuruluşlar tarafından verilirdi.
12. yüzyıl sonuna doğru eğitimde yetkinleşen, ünü
bölgelerinin dışında da önem kazanmış Bologna ve Paris okulları
eğitmenleri istedikleri yerde ders verme hakkı kazandılar. Bu yetkin okullara studia
generalia adı verilmeye başlandı. Bu kategoriyi tasdik için gerekli berat
1225 yılında Napoli Kralı II. Frederick tarafından Salerno, 1229’da IX. Gregory
tarafından Toulouse’daki okullar için çıkartıldı. Bu okullarda ders veren
hocalar artık herhangi bir sınavdan geçmeksizin istedikleri okulda ders
verebileceklerdi. Ancak Oxford gibi çok az sayıda okul o kadar iyi
kurulmuşlardı ki böyle bir berata hiçbir zaman ihtiyaçları olmadı, kendi ünleri
ile studia generalia kategorisinde anılmaya hak kazandılar.
Eğitimin amacı ve yöntemi konusunda ortak bir yaklaşım
benimsenmekle birlikte, öğretiye ilişkin görüş ayrılıkları çeşitli skolastik
akımların doğmasına yol açtı. Fransiskenler (Duns Scotus’un
izleyicileri) ve Dominikenler (Aquino’lu Tomasso’nun izleyicileri).
Fransiskenler Tanrı’nın mutlak bir özgürlük içinde yarattığı
dünyada tam ve kesin zorunlu nedenlerin bulunamayacağını öne sürerken zamanla
üstün gelen Dominiken görüşü tam tersini savunuyordu. Tarikata dönüşen bu
akımlar okullarda imtiyaz elde etme yarışındaydılar. 1224’te Fransiskenler Cambridge’e
yerleşmişlerken Dominikenler de kırk yıl sonra burada nüfuz sahibi oldular.
Peru, Lima’da 1551’de kurulan San Marcos Ulusal Üniversitesi Dominiken
hakimiyeti altında kurulmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder