Menü

TR / EN

29 Ocak 2013 Salı

İNANÇ DOSYASI’NA GİRİŞ


İnanç tarih boyunca insanla beraber varolmuş, insanların en büyük ihtiyaçlarının başında gelen, insanın kopmaz bir parçasıdır. Kişilerin inancın kendilerine sağladığı güven, huzur ve güce ihtiyaçları vardır.
Dinin, geleneklerin, açık veya gizli tapım şekillerinin ve boş inançların bir bütünün parçalarını oluşturduklarını düşündüğüm için, “din” yerine “inanç” sözcüğünü kullanmayı seçtim. Aynı nedenle, “inanç” sözcüğünün “din” sözcüğünden daha kapsamlı olduğuna inanıyorum. Ayrıca, inanç, dine oranla daha kişiye özel bence.

Kendi inançlarımızın ve ibadet şekillerimizin tek olmadığına, dünyada bizim görmediğimiz, bilmediğimiz, sözünün edildiğini bile hiç duymadığımız pek çok inanç ve ibadet şekli olabileceğine kendimizi alıştırabilirsek çok daha hoşgörülü kişiler olacağımıza ve böylece daha mutu bir dünyaya kavuşacağımıza mutlak gözüyle bakıyorum.
Birbirinden çok farklı imiş gibi görünen inançların ortak yönleri olduğunu; insanlık tarihinde aynı söylencelerin çok farklı coğrafyalarda söylenegeldiğini, ortak sembollerin kabul gördüğünü de unutmamak lazım.
“Bütün insan ırklarında üstün nitelikler, erdemler, hoş taraflar olduğu gibi, hiçbir din de değersiz değildir; bunların her birinde, soylu ya da güzel bir yan bulmak mümkündür” diyen Fransız düşünürü Felicien Challaye’nin sözü, yol gösterici olabilir diye düşünüyorum.
Her aydın kişinin, inancın, insanlığın en büyük mutluluk kaynağı olmasının yanısıra, ayrımcılığın, adaletsizliğin, ıstırapların ve yaşanmış en büyük katliamların nedeni de olduğu gerçeği üstünde, dikkatle düşünmesi gerektiğine inanıyorum. 

Yirmibirinci yüzyılda artık insanların birbirlerini inançlarıyla değil “insanlık” özellikleriyle değerlendirmeleri gerekir. Dünyanın hemen her köşesinde, çağlar boyunca, sayısız medeniyet ortaya çıkmış; bazılarının etkileri uzun sürmüş, diğerleri kısa sürede ortadan silinmiş. Kesin olan birşey varsa, o da, tarih boyunca bütün bu medeniyetlerin birbirlerini etkilediği ve birbirlerine pek çok miras bıraktığı. Bu nedenle, bir Hristiyan azizine, başka bir isim altında, Müslümanlar tarafından saygı gösterilip dua edildiğini görebiliyoruz. Yine bu yüzden, bu ve bunun gibi birbirine benzeyen değişik inançlara sahip toplulukların birbirlerine düşman olmaları, temelde olanaksız, aynı zamanda anlamsız...
Düşünmezine yardımcı olabilmek umuduyla.
Bugüne kadar gördüğüm  değişik kültürler, yerel özellikler, günlük yaşamla ilgili farklı stiller, farklı mimariler, giysiler ve başka başka tapınma biçimleri... farklı inançların, farklı uygulanışları... İşte, sanırım en ilginç bulduğum bu...

Müslüman Tunus’ta Ay Tanrıçası Tanit’in M.Ö. 5. yüzyılda yapılmış bir mozaiyine rastlamak, ardından modern Kerkouane’de bahçedeki taflanın yine Tanit biçiminde budandığını görmek; o kadar eski bir efsanenin hala tümüyle terkedilmemiş olduğunu farketmek...

Hindu ve Budist tapınaklarında, tıpkı camiye girerken olduğu gibi ayakkabıların çıkartılması... Renk cümbüşü, tütsü dumanları, saygılı, sessiz bir kalabalık...

Buda’nın yüzlerce heykelini barındıran tapınaklar...

Lao Tzu’nun müritleri olduklarını söyleyenlerin Taoist tapınakları her ziyaretlerinde, girişte satılan ölümsüzlük iksirinden bir şişe alıp, adak olarak sunağa pişmiş tavuk ve meyva bırakmaları...

Esas öğretiye böylesine aykırı, zaman içinde oluşmuş, yerleşmiş ibadet şekilleri...

“Ulusun Başöğretmeni” olarak kabul edilen Konfüçyüs’ün mabetlerinde vurmalı, yaylı ve nefesli enstrümanlar ile müzik yaparak inançlarını pekiştiren Çinliler...

Budizmin farklı bir uygulaması ile, yaşayan bir ilahe peşindeki Nepalliler...

Hıristiyanlığı kabul etmiş ama kendi ata dinini ve yerel adetlerini de buna eklemlemiş Kubalılar, Guatemalalılar... Ermişler arasına kendi yerel kahramanlarını da katmış, kendisine daha yakın hissedebileceği zenci bir Meryem’e gönül vermiş olanlar...

Katolik kilisesine bağlı olarak kabul edilen, ama hastalara iyi geldiğine inanılan bir mankenin sigara külünün peşinde olanlar...
Tepedeki Pascual Abaj’a adaklar götürüp sağlığını kazanmayı umanlar ve onların yakınları...

Semavi dinlerden, Buda, Lao Tzu, Konfüçyüs ve popüler kültürden bir karışım oluşturarak yeni bir inanç sahibi olmuş Vietnamlılar... Mabetleri, rahiplerinin ve rahibelerinin giysileri, ayinleri ile inanılmaz ve gerçekten görülesi Cao Dai Tapınağı...

Chiapas Eyaleti’nin dağ köylerinde çam iğneleri ile tamamen kaplanmış döşemenin üzerinde yüzlerce mum yakarak kiliselerinde ibadet eden, içkileriyle gelmiş Meksikalılar...

Müslümanlar gibi ayrı ayrı bölümlerde ibadet eden kadın-erkek Musevileri bir panel ile ayıran Ağlama Duvarı...

               Kapadokya’da mağara kiliseler...

İncil’deki kutsal tabloları yazmalarda resmeden, bu yazmalara zaman zaman pullarla, işlemelerle sevgisini de katan, Süryanilerin samimi kiliseleri...

Öşk-Vank, Erzurum’da zamana direnen haçlar ile Hofkirche-Dresden’de Meissen porseleninden yapılma modern haçın kontrastı...

İsa’nın yüzünün kalıbının çıktığı mendil ile Urfa’yı Fransa’nın St. Theogonnec kasabasına bağlayan söylence...

Şeb-i Aruz’da türbeyi dolduran çeşitli milletlerden inananlar... İnançla sema edenler...
Mardin’e kol kanat geren, o göz alabildiğine uzanan açıklığa anlam katan minare...

Hinduların, Yezidilerin, Müslümanların, Hıristiyanların, Şintoistlerin ve daha pek çoklarının adak ağaçları...

Türbe kapılarına asılan kilitler, örtülen teller...
Hepsi inançla, hepsi samimiyetle yapılan ibadet biçimleri. Kimisi çok yerel kimisi coğrafi olarak çok yaygın. Ama hepsi görülmeye, bilinmeye, saygı gösterilmeye değer. Hepsi kimliklerin birer parçası.
Bunlar benim görebildiklerim. Daha pek çokları var.

Ben, gördüklerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Bu dosya  '' Arkası Yarın '' modüllerimizden biri olacak.


Fusun Kavrakoğlu Ph. D. , Ocak 2013

Halfeti , Rum Kale


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder