EKMEK
Buğday 9000
yıldır, eski Mısır (İ.Ö. 2700-1088), Yunan İ.Ö. 1000- İ.S. 30 ve Roma’dan beri
besin kaynağıdır. Vatanı Anadolu’dur. Tahıl tanelerini saran kabuğun kırılması
sindirimi kolaylaştırır.
Akdeniz’deki bütün halklar tahta, Anadolu ve Eski
Yunanlılar taştan yapılmış, Hititliler toprak, Sümerler ise alçıdan yapılmış
havanlar kullanırdı. El değirmeni ilk kez İ.Ö. 2 yy.da kullanıldı ve bir çift
yassılaştırılmış yuvarlak taştan oluşuyordu.
Bebeklerin ilk
dişleri çıktığında diş buğdayı günü yapılır. Buğday tanelerinin pişerken
yarılmasının çocuğun dişlerinin kolay çıkmasını sağlayacağına inanılır.
Sümerler’de (İ.Ö. 4000-2200) ekmek mayalanmadan yapılıyordu. Susam yağında
kızartılmış pide çok yenirdi. Bugünkü ekmeğimizi Eski Mısırlılara borçluyuz.
Mısırlılar hamura bira mayası katarak ekmeği ilk mayalayanlardır. Yine onlar,
inşaatlarda çalıştırdıkları işçilere ekmek ve bira vererek işyerinde yemek
verilmesinin ilk örneğini oluşturmuşlardır.
Helenistik çağda
en az 80 çeşit ekmek yapıldığı biliniyor. Efes’in Tanrıça Artemis adına
pişirilen ay biçimli ekmeği çok ünlüydü. Hayvancılığa ayrılan alanlar yüzünden
Anadolu’nun tahıl üretimi Bizans’a yetmez, Mısır ve Makedonya’dan ithal
edilirdi. İmparator Büyük Konstantin (306-337) devrinden beri bu durum Osmanlı
döneminde de sürmüştür.
Türkler Orta
Asya’da buğday ve arpadan ekmek yaparlardı. Kırgızların yediği yufka ekmek
‘nan’ bugün aynı adla Hindistan’da yeniyor.
Bizans’ta halkın
temel gıdası olan ekmeğin çeşitleri vardı. Has buğday unundan imal edilen temiz
ekmek zenginler tarafından tüketilirdi. Geniş halk yığınlarını besleyen ikinci
sınıf yoksulların ekmeği buğday, arpa, çavdar unlarının karışımından yapılırdı.
Osmanlı sarayında
da üç kalite ekmek üretilirdi; Padişah, Sultanlar ve paşalar için beyaz ekmek,
orta dereceliler için ikinci kalite siyah ve sert ekmek. Padişahın ekmeği için
Bursa’da özel buğday yetiştirilmiş. Yeniçeri ekmeğine tayın denirdi. Buğday,
Bizans’ta ve Osmanlı’da devlet tekelindeydi. 17. yy. İstanbul’unda ekmekçi
ustalarının hepsinin Ermeni olduğu yazılmaktadır.
İyi öğütülmüş
buğday ununun yemek yapımında kullanılması denince akla tarhana geliyor.
Tarhana sözcüğünün Türkçe kökenli olduğunu savunan tarihçiler olduğu gibi;
‘tarkahana’ sözcüğüne ilk kez 14. ve 15. yy ait bir İran şiirinde
rastlandığını, hatta tarhananın Eski Yunanlıların ‘tragus’ sözcüğünden
kaynaklandığını savunanlar da var. Bizanslıların el değirmeninde buğdayı
öğüttüklerini ve tarhanaya benzer bir yemek hazırladıklarını söyleyenler de
var.
Katmandu, Nepal’de hububat kurutma çalışmaları |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder